top of page

Tekrar (yandaki çocuk)


İpek’in dersi - Bağdat Caddesi, Cihangir Yoga, ilkbahar.

Yarım saat boyunca, tekrarlanmış bir güneşe selam yapıyoruz.

Tekrar çemberinin içinde hareket etmek iyi hissettiriyor. Pozdan poza atlamıyorum, gelecek pozu düşünmüyorum. Bedenimde hissettiğim bir algıyı bırakıp ötekinin peşinden gitmiyorum.

Azla yetiniyorum. Çünkü tekrar, derinleşmemi sağlıyor. Hissettiğim bir algıyı tekrardan, bir kez daha hissediyorum. Algıda derinleştikçe her seferinde, bu kez asana zihnimin daha büyük bir alanını kapsıyor. İyi geliyor, sakinleşiyorum. Çünkü zihnim sade bir seri içinde iyice yayılıyor. Zamanım var, acele yok. Birçok dans öğretmenimin dediği gibi : “less is more.” Yes!

Hamsterın koşu çemberinde hareket etmesi gibi, bu güneşe selam çemberinin içinde devinirken, bir saniye zihnimde bir ampul yanıyor.

E ben, diyorum, ilişkiler söz konusu olunca içimden sert ve keskin ataklar yapan çocuğa hep ‘sinirlidavranıyorum.”

Sadece görmenin değil, görüp de kabul etmenin verdiği an, bir şeyimi serbest bırakıyor.

Flört ettiği insana mesaj atınca kaygılanan bir ben var. Cevap gelmediği müddetçe sürekli whatsapp’tan son görülme’sine bakan, neden cevap vermiyor? sorusuna saatte onlarca öneri ve ihtimai cevap getiren, ama tam da net cevabı bulamadığı için buhranlardan buhran beğenen bir ben. Kafaya taktı mı takanlardanım.

Yanımda bir çocuk olsa ona nasıl davranırdım?

Diyelim ki, yanımda çocuk benle bir bağ kurmak istiyor. Şikayet ettiği şeylerden ya da içini kemiren bir korkudan bahsediyor.

Çocuğa zihnimden gösterdiğim tavrımdan utandım.

Çocuğa sinirlensem, "of tamam yok bir şey, kafanda kurma, bırak ya da abartıyorsun ama!" desem; o çocuk hala belki yanımda durmaya devam edecek ama aramızdaki ilişki yüzeysel ve samimiyetsiz olacak. Bir erişkin ve bir çocuk. İkisi fiziksel olarak birbirinin yanında, ama aralarında birbirlerini anlamaya yönelik herhangi bir yakınlık yok. Ay ne fena!

Utanmamın sebebi sadece tavrımı fark etmiş olmam değil.

Annem, babam ya da teyzelerime herhangi bir şikayetim ya da endişemden bahsettiğimde aldığım yanıtlar hep aynı oldu: “aman iyi ol, takma, boşver, önemli olan senin sağlığın, çok takma kafana, bırak hayat böyle.”

Tatmin edici bir cevap almadığım zaman, asabileşiyorum.

Çünkü bu cevaplar bende bir vuku bulmuyor; deliğe yanlış anahtarı taktığın için kapı açılmıyor.

Benim anlayışa ihtiyacım var. Verilen cevaplar karşısında anlaşıldığımı ve görüldüğümü hissetmek istiyorum.

Şimdi ben yanımdaki çocuğa bu tavrı takındığımda, kendi çocukluğumu ya da içimdeki çocuğun verdiği hissin aynısını yaşıyorum. Netice: sorun çözülmüyor, iki dinamizm birbiri içinde erimiyor; sorun hala sorunsallığını teşkil ediyor.

Görmek ve kabul sürecinden sonra, kimi zaman yapılması gereken gerçekten de hiçbir şey yok. Sürece bırakma önemli bir mevzu, hatırlanılması gereken. Ne oldu, ne bitti bilmiyorum ciddi anlamda; ama İpek’in dersinde olandan sonra şu an o çocuğa sinirli yaklaşmıyorum, çünkü sinirli tavrın herhangi bir çözüm bulmadığını ya da içimde bir şeyleri eritemediğini gördüm.

İşin komik tarafı, whatsapp’tan saatler belki günler boyunca gelmeme ihtimali olan mesaja kaygılanmıyorum. Ben olduğum kadar, karşımda da biri var. Ve ben karşımdakinin iç süreci hakkında sadece fikir yürütebilirim, gerçekten ne yaşadığını bilemem.

Dört gözle mesajını beklediğim, bana sarılsın, ilgi göstersin diye içten içe ıkanarak umut beslediğim kişiden zihnimden sessizce ayrıldım. Karşıma başka biri çıktı. İşin komik tarafı, karşılıklı olarak, birbirimizi beslediğimizi fark ettim bu sefer.

:)

Featured Posts
Check back soon
Once posts are published, you’ll see them here.
Recent Posts
Archive
Search By Tags
No tags yet.
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page